Sizden medet
diliyorum, Kara Bıyıklı ata evliya! ( Wilhelm Radloff, Türklük ve Şamanlık,
sayfa: 462, Kırgız-Kazak, Baskı duaları.)
Nasıl ki her kavim kendi yaşayış ve toplumsal karakterine
göre bir din geliştirmiş ise, göçebe Türk kabileleri de Şamanizm’i geliştirmiş
ve benimsemişlerdi. Ancak göçebelikten yerleşik düzene geçme ile birlikte
toplumsal sınıflaşma ve komşu ülkelerin etkileri ve yerleşik düzenle birlikte
Şamanist inancın, bu düzenin uhrevi inanç ihtiyacının gerisinde kalması ile
yerleşik Türklerin başka dini inançları da benimsedikleri görülür.
İşte yerleşik yaşamın ve şehirleşmenin son derece geliştiği
ve Arapların Maveraünnehr adını verdiği Ceyhun ve Seyhun nehirleri arasındaki
aşağı Türkistan ve Seyhun ötesi yukarı Türkistan’daki dinsel panoramayı, koyu
bir şeriatçı olan Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Türkistan’da İslamiyet ve Türkler
adlı eserindeki haritada açıkça gösterir. Zerdüştlük, Budizm, Hristiyanlık,
Musevilik, Manizim, Hristiyan Metropolitlikleri.
Zekeriya Kitapçı, aynı eserinde bu bölgelerin insanlarından
şöyle bahseder: “Bölge sakinlerinin, birçok yazar tarafından da işaret edildiği
gibi taassup ve dar görüşten uzak ve aşırı derecede dini müsamaha ve toleransa
sahip olmaları nedeniyle, bütün dinler bir alanda birlikte var olabilmekteydiler.
“ (Zekeriya Kitapçı, Türkistan’da İslamiyet ve Türkler, sayfa: 75)
Hiç kuşkusuz Zekeriya Kitapçı, bu cümleyi Türkleri övmek
için yazmaktadır. Ancak yazarın aynı eserinde Kuteybe bin Müslim’i, kâfir
Türklerin ülkelerinde yaptığı katliamlar, yağma ve yıkımlar ve Türkleri bu
vahşetleri ile İslam ile şereflendiren büyük bir İslam Mücahidi olarak övmesi,
şeriatçı zihniye sahip kişilerin, insani değerler açışından nasıl bir çelişki
içerisinde olduklarını da açıkça gözler önüne sermektedir.
Üstelik hiçbir dini inanç ta bu topraklara kılıç ve zulmün
zoruyla girmemiştir.
Türklerin dini
Şamanizm:
“Onlar kısrak sütünden yapılmış kımız kullanırlar ve bunu
sarhoş oluncaya kadar içerler. Ruhlara taparlar ve Şamanlara (Kam’lara)
inanırlar. Savaşta ölmeyi şeref, fakat hastalıktan ölmeyi zillet sayarlar.”
(Cemal Şener, Türklerin Müslümanlıktan önceki dini Şamanizm, sayfa: 9, AD
yayıncılık 1996)
Çin yazılı kaynakları, Göktürklerin inançlarını Hun
Türklerine benzeterek böyle tanımlarlar.
Şamanizm yeryüzünün en eski dinlerindendir. Kökeni
İnsanoğlunun avcılık ve toplayıcılık yaparak geçimini sağladığı, Mezopotamya ve
Sümer’den, 20-25 bin yıl öncesine dayanan ve insanların yaşamlarının tabiatla
doğrudan bağlantılı olduğu dönemlerde gelişmiş bir tabiat inancıdır.
Türklerin kendi dinlerine belli bir isim vermemeleri ve bu
dinin bir peygamberi ya da öğreticisi ve bir kutsal kitabı olmaması, Türkler
arasında kendiliğinden doğaçlama ve anonim olarak geliştiğini gösterir. Bu
inancın rahiplerine de Türkler Şaman değil Kam adını verirler ve Kamlar din
adamı değil, doğaüstü mistik güçlerle ve ruhlarla telepatik ilişki kurarak,
onların yardımıyla kötü büyüleri çözen, gelecekten haber veren ve şifa dağıtan
büyücü doktorlardır.
Anadolu İslam’ı ve
Şamanizm iç içe:
Arapların Maveraünnehr adını verdikleri Ceyhun ve Seyhun
nehirleri arası ve Seyhun ötesi topraklarda yoğun olarak yerleşik yaşama
geçilmesi. O döneme göre gayet modern şehirlerin kurulması ile İpek Yolu’nun
avantajıyla ticaret ve sanatın gelişmesi sayesinde, yerleşik yaşama geçen Türk
kavimlerinde, Budizm, Nesturî Hristiyanlık, Musevilik, Manizim ve Zerdüştlükte
yayılmaya başlar. Bu durum yerleşik yaşamım bir sonucu olarak değerlendirilir.
Ancak yerleşik kültüre geçmekle bu dinleri benimseyen Türk
kavimleri, Şamanist inançlarını bu dinlere de taşımışlardır. Maveraünnehr ve
Seyhun ötesi topraklarda yaşayan hakların cebren İslamlaştırılması karşısında
İslamiyet’in, kendi öz inançlarıyla tamamıyla zıt olması, Türklerin, tam 70
yıldan fazla Müslümanlaştırmaya karşı verdikleri ölüme mücadelenin sebebini
açıklar.
Sonunda, öz Arap
İslamiyet’i dışında Müslümanlık adı altında Türklere özgü bir dini anlayış
gelişmiştir ki, bu durum son derece de doğaldır. Çünkü hiçbir kavim, yeni bir
kültüre hele birde cebren geçerken, eski inançlarını bırakamaz. Bu durum sadece
Türklerde değil sömürgecilik çağıyla birlikte cebren Hristiyanlaştırılan,
Afrika, Kuzey ve Güney Amerika başta olmak üzere yeryüzünün pek çok
coğrafyasında ki halklarda da görülür.
Günümüz Anadolu’sunda
Şamanizm’in izleri:
Günümüz Anadolu Sünni İslam’ı ve Alevi inançlarına Şamanist
inanç kültürünün hemen hemen tamamı görülmektedir. Ancak Alevi inanç sahipleri
bu mistik inançların Şamanizm ile bağlantısı konusunda herhangi bir kaygı
taşımazken, Sünni inanç sahiplerinde ise, bu mistik inançların pek çoğunda ayet
ve hadislerle İslam’la ilişkilendirme kaygısı görülür ve İslami dayanaklar
bulunur.
Yazı dizisinin bu bölümünde Şamanizm ve Şamanizm’in uhrevi
ve dünyevi düşünce yapısına değinmeyeceğim. Çünkü bu konular ayrıca ayrıntılı
olarak ele alınması gereken konulardır.
Bu bölümde yazı dizisinin gereği olarak, günümüz Anadolu’sunda Şamanizm’in İslam ile
nasıl iç içe geçmiş olduğundan ve Ortodoks Arap İslam’ı ile arasındaki
zıtlıklardan bahsedeceğim. Böylece okuyucu, Anadolu’da İslam adı altında
yaşanan pek çok dini inanç ile Arap orijinal İslam’ı arasında ne büyük farklar
olduğunu, çok iyi görebilecektir.
Ölüm ve kabir inancı:
Arap orijinal İslam’ında en iyi kabir, en çabuk ortadan yok
olan kabirdir. Eğer öyle olmasaydı yeryüzünde canlılara yaşayacak yer kalmazdı.
Ayrıca sağken ne kadar ulvi bir kişi olursa olsun ölüden medet umulmaz, şefaat
yalnızca Allahtan dilenir. Ölü için yalnızca günahlarının af olması için
Allah’a dua edilir ki bunun içinde kabrin başına gitmeye gerek yoktur. Nerede edilirde
edilsin bütün dualar Allaha ulaşır. Kabul etmek Allah’a kalmıştır.
Bunun dışında ölülerden her ne olursa olsun medet ummak
şirktir (Allah ile bir tutma). Zaten ruh bedenden ayrılınca kişinin bu dünya
ile ilişkisi de kesilir. Hiç kimseye ne bir faydası ne de bir zararı dokunur.
Günümüz Anadolu’sunda ise tıpkı şaman inancında olduğu gibi
genellikle mermerden mezarlar yapılır. Dini önemi olan günlerde mezarlar
ziyaret edilir, ölüler için dua ve Kur’an okunur. Böylece ölülerin ruhlarının,
mezarlarının başında kendilerinin anıldığını, onların sevabı için dua ve Kur’an
okunduğunu ve unutulmadıklarını görerek mutlu olduklarına inanılır.
Günümüz Anadolu’sunda
pek çok evliya kabri ve türbeler vardır. İnsanlar bu kabirlerde yatan
evliyalardan yine Şamanizm de olduğu gibi, yardım umarak dua ederler.
Evliyaların ruhlarının bu duaları duyarak Allah’a ulaştırdıklarını ve hangi
konuda dua ediyorlarsa onun için Allah’tan şefaat dilediklerine inanılır.
Büyü, nazar ve muska:
Arap orijinal İslam’ında hayır ve şer ancak Allah’tandır
kimsenin kimseye Allah’ın dilemesi dışında her ne şekilde olursa olsun bir
hayrı veya şerri olamaz.
Günümüz Anadolu’sunda tıpkı Şamanizm’de olduğu gibi büyü ve
büyücülük inancı yaygındır. Başlarına kötü olaylar gelenler bunları genellikle
büyülere yorarlar ve günümüzde şamanların yerine büyücü veya cinci hocalardan
yardım isterler.
Ancak Şamanlar bu işler için insanlardan asla para talep
etmezler, insanların yiyecek ve giyecek yardımlarıyla geçinirler ve işlerini
ticaret konusu yapmayı, gök tanrıya karşı büyük bir günah işlemek olarak
görürler. Günümüzde ise bu gibi işler yüksek gelir getirici ticari konulardır.
Bu işi geçim yolu edinen kişilerle, büyü ve Nazar’ın (kötü
bakış) etkisinin büyüklüğüne göre yazılacak muska (vücuda takılan üçgen şeklinde
küçük paket yapılmış yazılı dua) veya yapılacak mistik şeyler için pazarlık
yapılır.
Totem, taşların
mistik gücü, müzik ve şarkı, içki:
Totem, kutsal olan herhangi bir varlıktır. Bunlar hayvan,
bitki veya dağ, nehir gibi coğrafi varlıklar da olabilir. Türkler de çeşitli
hayvanları totem olarak kabul etmişlerdir. Kutsal canlılar yenmez, öldürülmez.
Bazı kavimler totem olan kutsal hayvanlardan türediklerine inanırlar. Türkler de yaşadıkları coğrafyalarda bazı
hayvanları totemleri olarak kabul etmişlerdi.
Türklerin başlıca totemleri, bazı yırtıcı kuşlar, kurt,
geyik, tavşan gibi hayvanlardır. İslam dinine göre etinin yenmesinde sakınca
olmayan geyik ve tavşan çeşitli gerekçelerle bu günde Anadolu’nun pek çok
yerinde yenmez. Özellikle aleviler tavşan yemezler. Ancak insanlar, bunun totem
inancından geldiğini bilmez.
Ortadoğu kültüründe de totem inancı vardı ve Sami halklar,
eşek, köpek, domuz ve kadını totem olarak benimsemişlerdi. Yani Ortadoğu'da
İslamiyet öncesinde de domuz tüketilmezdi. İslam peygamberi bu inancı yıkmak
için: “Namaz kılan bir kişinin önünden köpek, eşek, domuz ve kadın geçerse
namazı bozulur” demiştir.
Ancak domuz etinin yenmemesi İslam inancına da girmiştir ki
bu durum, İslamiyet’i benimsetmek için bazı İslam öncesi inançların, örneğin hırsızlık
yapanın elini kesmek gibi, toplumla çatışmaya girmemek için İslam peygamberi
tarafından da kabul edilmesi olarak açıklana bilir. Ancak bu durumu maskelemek
için domuz eti, leş ve kan ile birlikte anılarak bir tiksinti yaratılmaya
çalışıldığı görülür.
Özellikle doğada az bulunan pek çok değerli ve yarı değerli
taşların mistik gücüne Şamanizm’de olduğu gibi bu gün de inanılır. Bunların
taşıyan kişiler taşların cinsine göre çeşitli ruhi ve bedeni rahatsızlıklarına
şifa bulacaklarına inanırlar. İslam inancına göre ise hastalık ta şifa da
Allah’tandır.
İnsanlar tedavi olmalıdır, ancak şifayı gene de Allah verir
ki bedeni ve ruhi rahatsızlıklar da, bu dünyadaki imtihanın bir parçasıdır.
Allahtan başka bir varlıktan şifa ummak ta yine şirk olarak kabul edilir.
İslam dininde müzikli, çalgılı, şarkılı, danslı ibadet
haramdır. Ancak Mevlevi inancında Allah’a ulaşmanın yolu olarak müzik eşliğinde
müziğin ritmine göre dönülür ki bu ayin, mistik bir dans olarak ta nitelene
bilir, Kutsal gecelerde ilahiler söylenir. Çeşitli makamlarda Mevlit kasidesi
okunur. Bu tip ibadet şekli bilindiği gibi Şamanların ruhlar ve doğaüstü
varlıklarla iletişim kurmak için yaptıkları ayinlerle örtüşür.
İçki, şaman ayinlerinde kendinden geçmek için kullanılır.
Düğünlerde ve eğlencelerde içki tüketmek Şamanist kültürün bir parçasıdır. Bu
gün de Anadolu’da, düğün ve eğlencelerde içki tüketmek yaygın bir gelenektir ki
içki İslam’a göre haram ve bütün kötülüklerin anasıdır. Ancak muhafazakâr
nüfusun yoğun olduğu bölgelerde bile özel günlerde içki tüketmek olumsuz olarak
görülmez.
Günümüzde Anadolu’da
yaşayan çeşitli inanç ve adetler:
Gidenlerin arkasından bu günde su serpilir, Şaman inancında
evlere rakı serpilirdi, bu gün gül suyu serpilir, Ateş bu günde kutsaldır, aile
ocağı inancı buradan gelir. Bakire kızlar öldüklerinde gelinlik giyemeden
toprağa gömülmesinler diye Şamanizm’de olduğu gibi tabutlarına gelinlik
serilir.
Dilek ağaçlarına, türbelere, yatırlara bez bağlanır, Kem
gözlere karşı nazar boncuğu asılır, ölülerin arkasından yemek verilir.
İnsanlar, aile büyüklerinin isimlerini çocuklarına verirler. Evlerin eşikleri
kutsaldır, o yüzden basılmaz atlanarak geçilir, Kuraklık yıllarında şamanlar
yağmur ayinleri yaparlar, günümüzde köylüler yağmur duasına çıkarlar.
Kurutulmuş hayvan organları, örneğin tavşanayağı, yavru kaplumbağa kabuğu gibi
uğur ve süs için asılır.
Görüldüğü gibi toplumlar, yeni bir inanca geçtiklerinde eski
inançlarını da bu inançla kaynaştırırlar. Hatta yeni inançlarından dayanaklar
bile bulurlar. Bu durum sadece Türkler için değil tüm toplumlar için sosyolojik
bir olgudur.
(Erdoğan Aydın: Nasıl Müslüman Olduk? Cumhuriyet Kitapları,
15. baskı, 1999. Doğan Avcıoğlu: Türklerin Tarihi, 3. Kitap, Tekin Yayınları.
Erkal Zenger: Post Modern Şamanizm, İtalik yayınları, Ankara, Temmuz 2000.
Cemal Şener: Türklerin Müslümanlıktan önceki dini Şamanizm, AD Yayıncılık, Ekim
1996. Zühre İndirkaş: Türk Mitosları, İmge Kitabevi Yayınları 2007. Wilhelm
Radloff Türklük ve Şamanlık, Özgün yayınevi, Aralık 2012, orijinal eser:
Wilhelm Radloff, Aus Sibirien, Lebzig, 1893)
Özellikle Abbasi devriminden sonra Türkler, askeri ve siyasi
olarak güç kazanarak İslamiyet’in siyasal egemenliğine yükselirken, Araplar
farkında olmadan, Türkleri cebren İslamlaştırarak kendi siyasi sonlarını
getirmişlerdir.
Gelecek yazıda bu konuyla devam edeceğim.
AHMET ELDEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Küfür, hakaret, aşağılama içeren yorumlar yayınlanmaz