Araplar Türkleri nasıl görüyordu:
Önlerine çıkan tüm ülkeleri fethederek Ceyhun nehrine kadar
dayanan Araplar, ilk önceleri Türk yurtlarına saldırıya geçmekte
kararsızdırlar. Her ne kadar bazı cesaretli ve maceracı Arap komutanlar
Ceyhun’u geçerek yağma ve talan seferleri düzenleseler de, Ceyhun nehrinin
aralarında bir güvenlik sınırı olarak kalmasında yarara gördüler.
Araplar, Türkleri kendilerinden daha güçlü ve saldırılmaları
halinde kendilerini yok edecek büyük bir düşman olarak görüyorlardı. Bu durum
Türkler hakkında Arapların hadislerde de geçen ön yargılarından ve korkulardan
kaynaklanmaktaydı.
İşte halife Ömer bin Hattap Ceyhun nehrine kadar dayanan
Arap orduları komutanı Ahnef bin Kays’a şu uyarı mektubunu gönderiyordu: “Sakın
Ceyhun nehrinin öte tarafına tecavüz etmeyiniz. Nehrin beri tarafında kalınız.
Horasan’a nasıl ve hangi şartlar altında girdiğinizi iyi biliyorsunuz.
Girdiğiniz üzere orada kalmaya devam ediniz ki zaferiniz de devam etsin. Hem
sakın nehrin ötesine tecavüz etmeyiniz. Sonra dağılır perişan olursunuz.”
(Taberi’den aktaran, Z. Kitapçı)
Ayrıca halife Ömer, Ahnef bin Kays’ın Horasanı fethettiği
haberini göndermesi üzerine şunları söyleyecektir: “Keşke oralara kadar bir odu
göndermeseydim. Ceyhun nehri ile aramızda ateşten bir deniz olmasını ne kadar
isterdim. Çünkü oraların ahalisi (Türkler) oradan çıkacak ve üç defa dağılıp
Dünyayı istila edeceklerdir. Üçüncüsü onların sonu olacaktır. Bu bela ve
musibetin Müslümanların üzerine gelmektense Horasan ehlinin üzerine gelmesi
benim için evlâdır. “ (Taberi’den aktaran, Z. Kitapçı)
Hazreti Muhammed’in Türkler hakkındaki hadislerinde de
“Kuvvetli bir kavim olan Türklerle harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır”
(Müslim) der ve buna benzer hadisler İslam kaynaklarında geçer.
İşte yukarıda yazdıklarımdan dolayı Türk-İslamcılara
yöneltilen en büyük eleştirilerden biri Zülkarneyn kıssasında bahsedilen Yecüc
ve Mecüc’den Türklerin kastedildiği olmuştur.
“Buhari gibi Kur’an’dan sonra en muteber kaynak bir yana,
Taberi, Bağdadi, Belhi, Beyzavi, Marvazi, Nersefi, Nüveyri, İbn ül Esir gibi
saymakla bitmez nice ünlü bilginler. Bunun yanında, Asım Efendi veya Ahteri Mustafa
Efendi gibi Türk bilim adamları dahi Yecüc ve Mecüc’ün aslında Türkler olup
Araplar ve insanlığa felaket getirici ve hayvana yaklaşık yaratıklar olduğunu
savunmuşlardır.” ( İlhan Arsel, Arap milliyetçiliği ve Türkler, Sayfa: 58)
Arapların Türkler hakkındaki düşüncelerini güçlendiren bir
olay da Osman bin Affan döneminde yaşanır. Muhammed bin Cerir komutasında 2700
kişilik bir Arap Kuvveti Ceyhun’u geçip Fergana’ya kadar ilerler ancak
komutanlarıyla birlikte yok edilir.
Ayrıca İslam Devleti içindeki iktidar mücadeleleri ve iç
karışıklıklar da Türklere karşı harekâta bir müddet engel olur. Horasanda Arap
işgaline karşı başlayan büyük bir ayaklanma önce Halife Ali tarafından
bastırılmaya çalışılır. İktidarı Ali’den hileyle ve cebren alan Muaviye ise bu isyanı
korkunç bir zulüm ve kıyım uygulayarak bastırır. Ayrıca tapınaklar yıkılarak
Arabistan’dan getirilen 50 bin göçmen Horasan’a yerleştirilir ve istilanın
kalıcılığı sağlanır.
Türklere karşı
girişilen ilk harekâtlar:
Türklerin yaşadıkları ülkenin zenginliği yine de ganimete
alışmış Arap akıncılarının münferit hareketlerine neden oluyordu. 673 yılında Ubeydullah bin Ziyad 24 bin
kişilik bir orduyla Ceyhun’u geçer ve Buhara’yı kuşatır. Buhara şehrini yöneten
Kıbaç Hatun, diğer Türk beylerinden yardım istese de yardımın gelmemesi üzerine
Buharalılar Ubeydullah bin Ziyad’a karşı büyük bir mücadele verirler. Bu büyük
direniş karşısında herhangi bir başarı elde edemeyen Arap ordusu yağma ve
talana girişir ve önemli oranda ganimet elde ederek geri döner.
Muaviye’nin ikinci Horasan valisi Halife Osman’ın oğlu Sait
bin Osman’da Türk şehirlerinin zenginliklerini duyup şansını denemek ister.
Buhara yöneticisi Kıbaç Hatunla, Buhara’ya saldırmamak ve soylu Türk
gençlerinden rehin vermek koşuluyla barış yapılır. Bu barışın verdiği güvenle
büyük zenginlik kaynağı olarak duyduğu Semerkant’a saldırır. Semerkant büyük
bir yağma ve yıkıma uğratılır. Ayrıca esir alınan 30 bin genç Türk, köle
pazarlarında satılmak için sürüklenerek götürülürler.
Said bin Osman’ın, Kıbaç Hatun’dan zorla aldığı Türk
gençleri, Said bin Osman’ın zulmüne tahammül edemeyerek buldukları ilk fırsatta
onun üzerine çullanırlar ve öldürürler. Olayın olduğu Medine’de büyük bir
infial oluşur. Türk gençleri kaçarak Medine yakınlarında bir dağa sığınırlar. Bu
gençler, açlık ve susuzluktan ölünceye kadar dağ kuşatma altında tutulur.
Muaviye’nin oğlu Yezidin valisi Selim bin Ziyad ise, 680’de
Türk ülkesine düzenlediği seferde yenilgiye uğrar. Bunun üzerine Araplar yeni
ve büyük bir saldırı daha gerçekleştirir. Türkler ve Soğdlular bozguna
uğratılarak liderleri öldürülür. Bu harekâtta her Arap'ın payına 2400 dirhem
ganimet düşer.
685 te halife olan Abdülmelik, öncelikle yoğun baskı ve
zulüm nedeniyle sarsıntı geçiren Emevi otoritesini yeniden sağlamlaştırma yoluna
gidecektir. Araplarca kan dökücü ve zalim adı takılan Haccac bin Yusuf’u
kendisine yardımcı olarak atar. Haccac bin Yusuf, bütün Arap imparatorluğunda
kanlı bir terör dalgası estirir ve tüm muhalifler acımasızca ezilir. Hatta
ayaklanan Mekke şehri bile kuşatılarak mancınık atışına tutulur. Kâbe bile bu
mancınık atışlarında yıkılır ve isyan acımasızca bastırılır.
İşgal edilen ülkelerde Arapça zorunlu resmi dil yapılır ve
asimilasyon süreci başlatılır. Haraç karşılığı ana dil hakları kabul edilen
garı Müslimlerin bu hakları ellerinden alınır ve baskı altına alınırlar. Haccac
bin Yusuf, başta Hariciler olmak üzere tüm muhalefet unsurlarını katliama
uğratarak yok eder. Böylece Abdülmelik, Emevi otoritesini yeniden kurar.
Haccac bin Yusuf’un
valiliği yeni bir dönemin başlangıcı olur:
İç otoritenin sağlanması, azalan ganimet gelirlerini
arttırmak için yeni fetih ve işgal sürecinin başlamasına uygun ortamı da
hazırlayacaktır. Bunun için Haccac bin Yusuf geniş yetkilerle Irak genel
valiliğine atanır. Böylece Türklerin kaderi de dramatik olarak değişiyordu.
Haccac bin Yusuf’un Araplarla iyi geçinmek için vergi
vermesine rağmen Sicistan Hükümdarı Rutbil’in üzerine Ubeydullah bin Ebi Bekri
komutasında gönderdiği ordu büyük bir bozguna uğrar. Bunun üzerine Abdurrahman
bin Eşas komutanda 40 bin kişilik büyük bir ordu yeniden Rutbil’in üzerine
gönderilir.
Ancak Eşas ta bir başarı sağlayamayınca Haccac bin Yusuf
atadığı komutana hiddetli bit tehdit mektubu gönderir: “Ey zalim ve dinden
çıkmışın oğlu! Sana daha önce tembih ettiğim gibi düşman yurtlarına taarruz et.
Yoksa tahammülünün üstünde ceza yükleyeceğim.” Buna kızan Eşas’ın Rutbil’le barış
yapması üzerine Haccac, bir tehdit mektubu da Rutbil’le gönderir: “Eşas’ı tutup
bana gönder. Yoksa vallahi bin kere bin asker ve mü bariz gönderirim. Varırlar
senin şehirlerini ve illerini ve seni ve senin taallukatını esir eder ve
iklimini yağma ve harabedeler.”
Mektubu ulaştıran Hacca’ın elçisi Abdullah: “Eğer Eşas’sı
teslim edersen senden yedi yıl vergi alınmaması boynumun burcu olsun.”
Güvencesi üzerine Abdurrahman bin Eşas teslim edilir.
Ancak Haccac bin Yusuf “Kâfire verilen söz muteber değildir”
taktiğini uygulamıştır. 699 yılında Mülelleb bin Ebi Süfyan komutasında büyük
bir odu Türk yurtlarının üzerine gönderilir. Hotel, Hocente, Soğd, Keş ve Nesef
işgal edilir. Ancak Türklerin şiddetli direnişi kırılamaz.
Arap edebiyatçısı Cahız, Türkleri şöyle ifade eder: “Türk,
Horasanlılar gibi geri çekilmez. Geri döndüğü takdirde öldürücü bir zehir ve
insanın işini bitiren bir ölüm olur.” (Z. Kitapçı, Türkistan’a İslamiyet ve
Türkler).
Haccac bin Yusuf’un Türk ülkesinde başlattığı büyük istila
hareketine rağmen bir türlü kalcı bir başarı elde edilemiyordu. Arap orduları
her yerde büyük bir direnişle karşılaşıyor ele geçirilen şehirler kısa süre
sonra terkedilmek zorunda kalınıyordu.
Bu süre içerisinde Arap orduları Türk şehirlerini yağma ve
yıkıma uğratmışlar, katliam yapmışlar, binlerce Türkü köle ve cariye olarak
alıp götürmüşlerdir. Zulümden yılan bazı şehirler haraç vermeyi kabul etmişlerdir.
705 yılında Abdülmelik’in ölümüyle yerine geçen oğlu Velid,
Kuteybe bin Müslim’i Horasan valiliğine atar. Bu atama yen bir dönemin de
başlangıcı olacaktır. Kuteybe bin Müslim Türk, direnişini kırabilmek için çok
daha şiddetli ve sistemli bir katliam ve işgal süreci başlatacaktır.
Böylece Araplar kalıcı başarılar elde etme ve Türk
yurtlarına yerleşme fırsatı buluyorlardı.
Gelecek yazıma bu konuyla devam edeceğim.
AHMET ELDEN
esenlikler diliyorum
YanıtlaSil