“Oğlum Oğuz, çocukluğunda mutlu, tacına tahtına bağlı bir kişi idi. Şimdi ise kulağıma çalındı ki, inancından ayrılmış ve kendisine yeni bir tanrı seçmiş. Bu, bizim için büyük bir onursuzluktur. Genç bir adamın bize ve tanrısına ihanet etmesine nasıl katlanabiliriz?”
Reşid-üd Din, “Oğuzlar Tarihi’nde”, Oğuz Boyu’nun yaşlılar
meclisinde, oğlu Oğuz hakkında babasının, işte böyle yakındığından bahseder.
(Erdoğan Aydın, Nasıl Müslüman olduk? Cumhuriyet kitapları 15. Baskı, 1999,
Sayfa: 228)
Görülmektedir ki Oğuzların İslam’ı kabul eden kolu, sadece
Selçuk Oğuzlarıdır.
Oğuz yabgusunun vergi memurlarını “Müslümanlar kâfire haraç
vermez” diye Selçuk Bey’in kovaladığı, daha sonra kâfir Oğuzlar üzerine akınlar
yaptığı görülür. (Erdoğan Aydın, aynı eser s: 228)
İşte bu yüzden, Oğuz Yabgusu ve Karahanlılar’ın baskıları
sonucu Ceyhun’un Aral gölüne döküldüğü yerdeki Cend’i terk ederler.
Selçuklular, Samaniler ve Karahanlılar arasındaki savaşta Samaniler’in
tarafında yer alıp onların kazanmaları karşılığında, Buhara-Semerkant arasına
yerleşmelerine izin verilir. Karahanlı ve Gazneli baskısı sonucu yıkılan
Samaniler’e bir kez daha yardım eden Selçuklu Oğuzları, daha sonra son Samani
hükümdarı Ebu İbrahim Muntasır’a sırtlarını dönerler.
Oğuzların bu ihaneti sonucu Horasan’a kaçan, ancak orada da
tutunamayan Ebu İbrahim Muntazır, sığındığı bir Arap kabilesi tarafından
öldürülüyor ve Samaniler de tarih sahnesinden çekiliyordu, yıl: 1004. (Bu
tarihi süreci, daha önce de incelemiştim).
Selçuk Bey’in torun
sevgisi, oğlu ile arasını açar:
Selçuk Bey’in oğlu Mikail’in kâfir Türklere karşı yaptığı
savaşlarda ölmesi üzerine, dedeleri Selçuk Bey, torunları Tuğrul ve Çağrı’nın
bakımlarını üzerine alır. Bu durum onun oğlu Arslan (İsrail) ile aralarının
açılmasına neden olur. Daha sonra dedeleri ölünce Cend bölgesini terk eden iki
kardeşin, kendilerine bağlı Selçuk boylarıyla Talas yöresine gittikleri
düşünülür, yıl: 1007.
Çağrı Bey, Anadolu
önlerinde:
Talas’ın Karahanlı emirinin hizmetine giren kardeşler, ona
bir türlü güvenemiyorlardı. Bu yüzden çağrıldıkları zaman biri hizmete
giderken, diğeri oymaklarının başında kalıyordu. Talas emiri, Tuğrul Bey’i
tutsak alınca Çağrı Bey kardeşini kurtarır ve Maveraünnehr’e giderler. Ancak
burada da Buhara emiri Alitegin ile anlaşamazlar. Tuğrul, bozkırlara
çekilirken, kardeşi Çağrı, 3 bin atlı ile 1016-1021 yıllarında Bizans üzerine
sefere çıkar.
Böylece Türkler, “ Rüzgâr gibi uçan atlar üstünde, uzun
saçlı ve mızraklı” Van gölü çevresindeki Ermeni Krallığı arazisinde görülüyor
ve ilk kez Anadolu kapılarına da dayanıyorlardı Yıl:1018. (Doğan Avcıoğlu,
Türklerin Tarihi, cilt:3 Sayfa: 1410). Çağrı Bey, bol miktarda ganimet ile geri
döner. Amcaları Arslan Yabgu ile araları ise kopuktur, hatta düşmancadır.
“İslam olursan, bize
reislik edemezsin.”
İbn Fadlan, karşılaştığı ilk Türk soylusu İbrahim Yınal’ın,
daha önce İslamiyet’i kabul ettiğini, ancak oymağının “İslam olursan bize
reislik edemezsin” diye karşı çıkmaları üzerine Müslümanlıktan vazgeçtiğini
belirtir. Ancak İbn Fadlan’ın belirttiğine göre Oğuzlarda herhangi bir dini
bağnazlıkta yoktur. Hatta bazı Oğuzlar, Müslümanların hoşlarına gittiği için
onların yanında “La ilahe illallah” çekerler. (Doğan Avcıoğlu, Türklerin
Tarihi, cilt: 3, sayfa: 1395)
Ancak bu durum zamanla değişecek ve İslam olan Oğuzlar kâfir
Oğuzlara saldırılar düzenlemeye başlayacaklardır. Böylece Oğuzların bir bölümü
cebren İslamlaşırken, İslam olmayanlar da Harizm’i terk ederek Peçeneklerin
ülkesine giderler. Prof. Faruk Sümer, Müslümanların İslam olan Oğuzlara Türkmen
adını taktıklarını yazar. (Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, cilt: 3, sayfa:
1425)
Gazneliler'in ağır vergi zulmü sonunda Horasan ahalisini
canından bezdirecek, bundan da Selçuklular, yararlanmasını bileceklerdir:
Gazneli Mahmut, Horasan’ı tam bir mali sömürü altına almıştır.
Horasanı, pahalı ordusu ve seferleri için adeta sağmal bir inek gibi
sağmaktadır. Bu durumun Gazneli Mahmut’a karşı yol açtığı şiddetli muhalefeti
fırsat bilen Karahan Hükümdarı Arslan İlek Nasr Han, Sultan Mahmut’un Hindistan
seferinde olmasından yararlanarak iki koldan Horasan’ı işgal eder, yıl: 1006.
Nişapur eşrafı Karahanlılar’ı desteklerken, Belh şehri direnir. Hızla geri
dönen Sultan Mahmut, Belh ahalisinin direnmesine kızar ve “sultan ve ordusu
varken tebaaya savaşmak düşmez” diyerek şehir ahalisini azarlar.
1008 yılında Karahanlı ortak-kağan Yusuf kadir Han’la
anlaşarak yeni bir sefer düzenleyen Arslan İlek Nasr Han, Ceyhun’u bir kez daha
geçerken asker açığını Selçuklulardan daha önce Horasana gelen Oğuzlarla
tamamlıyordu. Ancak Gazneliler'in 500 fili savaşta belirleyici olur ve
Karahanlılar geri çekilirler.
Yusuf Kadir Han’ın ölümünden sonra Karahanlılar'ın
bölünmesini fırsat bilen Sultan Mahmut, Harizm’i işgal ederek, Horasan
egemenliğini de pekiştiriyordu, yıl: 1018.
Gazneli Mahmut farkında olmadan Tuğrul ve çağrı beylerin
önünü açar:
Sultan Mahmut,
Karahanlılar'la yaptığı savaşlarda onların tarafında yer aldığı için, Tuğrul ve
Çağrı beylerin amcaları Arslan Yabgu’yu yakalayarak Hindistan’da bir kaleye
hapseder yıl: 1024. Böylece Tuğrul ve Çağrı Beyler, Selçukluların yegâne
egemenleri konumuna geliyorlardı. Arslan Yabgu ise, 1035 yılında kapatıldığı
zindanda ölecektir.
Sultan Mesut’un babasını aratmayan zalimliği, sonunda
Horasanlıları isyan ettirir:
Sultan Mahmut’un ölümünden sonra yerine geçen kardeşini
tanımayıp devirerek Gazneli tahtına oturan Sultan Mesut, 50 oğuz ileri gelenini
bozgunculuk yatıkları suçlamasıyla el ve ayaklarını kestirerek astırır. Sultan
Mesut, “Maide suresi 33.Ayeti”uygulamıştır.
Sonunda Selçuklu önderleri, Tuğrul, Çağrı ve Musa, uç
beyliği karşılığında anlaşma talep etseler de, Horasan’da giderek çoğalarak,
Tuğrul ve Çağrı etrafında toplanan Oğuz sorununu halletmeye kararlı Sultan
Mesut, anlaşmak yerine üzerlerine bir ordu gönderir. 2 bin saray kölesi ve 15
bin atlıdan oluşan Gazneli ordusu büyük bir hezimete uğrar.
Sonunda Sultan Mesut, anlaşmaya razı olur. Ancak bu sefer de
Gazneli zulmüne karşı Kirman’da başlayan büyük isyan dalgalar halinde bütün
Horasan’a yayılırken Selçuklulara da aradıkları fırsatı sunuyordu, yıl: 1034.
Dalgalar halinde batıya göç eden Türkmen boylarının sayıları
giderek artmakta ve çapulculuk geçimliklerinde de önemli bir yer tutmaktaydı.
Ancak Gazneliler'in vergi adı altında gerçekleştirdikleri ağır mali zulüm
düzeni, soygunculukta Oğuzları son derece masum bırakmış olmalı ki, Harizm
bölgesi halkı Türkmenleri çağırarak işbirliğine giderler ve Gazne'den koparlar,
yıl 1034. Aynı yıl, ağır vergi zulmü yüzümden Kirman ayaklanır ve Gazne askeri
valisi Ahmet bin Ali Nuştegin, şehirden kovulur. Gazneli komutan, Kirman’dan
ayrılarak Nişapur’a çekilir. Ardından ayaklanma Abıverdi ve Tus’a yayılır ve bu
üç şehrin alt tabaka ahalileri dalgalar halinde Nişapur'a doğru yürüyüşe
geçerler.
Doğan Avcıoğlu, Beyhaki’nin ayaklanmacılar hakkında,
“fırsatı ganimet bilip Nişapur’u soymaya gelen ahlaksızların, karınca ve
çekirge sürüleri gibi Nişapur’a aktıklarını yazdığını aktarmaktadır”. Ancak
yazar eserinde aslında bunun gerçek sebebinin, Gazneli yüksek vergi memurlarını
bu şehirde oturduğunu ve bu yürüyüşün vergicilere karşı bir halk tepkisi
olduğunu da belirtir. (Doğan Avcıoğlu Türklerin tarihi, cilt: 3 sayfa:
1426/1427).
Gazneli komutan Ali Nuştegin’ ayaklanmacıları büyük bir
bozguna uğratır ve çoğunu kılıçtan geçirir. Geri kalanlar darağaçlarında
asılır. 1036 da Seistan ayaklanır. Türkmenlerin desteğiyle Gazneli yöneticiler
şehirden kovulur.
Tüm bu olanlara rağmen Sultan Mesut, Amul bölgesine 1 milyon
dinar vergi yükler. Mesut’un veziri bütün Horasan bile bu vergiyi veremez dese
bile, vergi isteği Seyyid olan (Ali soyundan gelen) Amul egemenine bildirilir.
Ancak bu Seyyid, olağan vergi 100 bin dinar dese de askerler zorla vergi
toplamaya girişir. Amul halkı kaçar, 160 bin dinar ancak toplanabilir.
Tüm bu Gazneli zulmü Horasan halkını Türkmenlerin
çapulculuklarını dizginleyebilecek güçlü bir liderin denetimine hazır hale
getirir. Böylece Selçuklular, Horasan’a geldikleri 1035 yılından itibaren
dalgalar halinde Horasan’ın fiili egemenliğini ele geçirirken, son bir gayretle
üzerlerine gelen Gazneli komutan Sübaşı Tegin'in ordusunu ağır bir yenilgiye
uğratırlar yıl 1038. (Doğan Avcıoğlu Türklerin tarihi cilt:3 sayfa: 1429).
Şübaşı Tegin, Herat’a çekilir. Ancak Çağrı Bey, bu kez de Herat’ın üzerine
gelir. Sonunda Şübaşı Tegin, Gazne'ye kaçmak zorunda kalır. Sultan Mesut,
komutanını ağır bir şekilde azarlarken, Şübaşı özür dileyerek başına gelenleri
şöyle anlatır:
“ Düşman üç kola yarılıyor, hangisini kovalasam diğer ikisi
memlekette istediğini yapıyordu.” Anlaşılıyor ki, Selçukluların bu taktiği
oldukça işe yaramıştır.
Horasan Başkenti Nişapur, hiç direnmeden kapılarını öncü
komutan İbrahim Yınal’a açıyor ve sonrasında da Tuğrul Bey, kendi adına
okuttuğu hutbeyle Selçuklu Devletinin kuruluşunu ilan ediyordu yıl: 1038:
Çağrı Bey, Merv ve Musa Yabgu Seras bölgesini alırken,
aralarından eşitler arasında birinci seçtikleri Tuğrul Bey,200 veya 300 atlıyla
önden gönderdiği yakın akrabası ve komutanı İbrahim Yınal’la, Nişapur halkına
mektubunu iletir:
“ Ben Tuğrul, Davut (Çağrı Bey) ve Yabgu’un (Musa Bey)
öncüsüyüm, Savaş istiyorsanız söyleyin, geri dönüp bildireyim. Eğer savaş
istemiyorsanız kente girip onlar adına hutbe okutayım. Zira beni izleyen büyük
bir ordu var.”
Şehrin en önde geleni Kadı Said başkanlığında toplanan
eşraf, “bizler uyruğuz başımızda bir sultanımız var, eğer bize değer veriyorsa
gelir egemenliğini korur, Zaten Sultan Mahmut, başınızda sultanınız varken siz
reayanın savaşmak neyine gerek diye Belh şehrini azarladığında da, yine biz
direnmemiştik” diyerek karar alır.
İbrahim Yınal’dan, daha önce Selçuklu Oğuzlarından başlarına
gelenler nedeniyle güvence isteyen Nişapur halkına istedikleri güvence verilir.
Ganeli zulmünden bıkan Nişapur halkı, yeterli güçleri olduğu halde hiç
direnmez.
Horasan başkentinin
kapıları, sadece Selçuklu öncü kuvvet komutanı İbrahim Yınal’a değil, Türk
Tarihi’nin yeni bir dönemine de açıyordu:
Tuğrul Bey, artık çobanlık ve çapulculuk yaparak geçinen
Oğuz aşiretlerinin lideri değil, 3 bin kişilik zırhlı süvari kuvvetinin önünde,
Horasan başkentinin kapısından içeri girerken, süslü elbiseler giymiş başkent
Nişapur şehri önde gelenlerinin saygı ile selamladığı, muzaffer bir sultandır,
yıl 1038.
“Merv şehri yakınlarındaki Dandanakan hisarı önlerine, son
hesaplaşmada Selçuklulardan ağır darbe alan Gazneliler, bir daha toparlanamaz,
yıl: 23 Mayıs 1040. Sonrasında Irak’a
kadar İslam ülkesinin tüm doğu toprakları Selçuklu Devletinin kontrolüne geçer.
Kendisine siyasi bir güvence arayan Halife El Kaim Bi-Emrillah, Bağdat’a
çağırdığı Selçuklu Sultanı Tuğrul’a “Melik Ül-maşrık Vel-magrip” (Doğunun ve
batının sultanı) unvanını verecektir, yıl:1055.”
Yazı dizisinin bundan sonraki son bölümünde, bu konuları
inceleyeceğim.
AHMET ELDEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Küfür, hakaret, aşağılama içeren yorumlar yayınlanmaz