Aciz ve çaresiz bir Yüce Halife: “El Kaim Bi-Emrillah” (Ebu Cafer Abdullah):
“ Onun hakir bir kulundan Ulu Allah’a: Allah’ım, bütün gizli
şeyler sana malûmdur. Bu adam senin nimetlerine şükredeceği yerde, sana
nankörlük etti, azdı, bize meydan okudu. Ondan ve onun zulmünden sana
sığınırız. Aramızdaki muhakemeyi sana bıraktık. Senin insafına kaldık, bize
adaletinle hükmet. Çünkü hâkimlerin en hayırlısı, sensin sen.”( Ziya Kitapçı,
Hz. Muhammed’in hadislerinde Türk varlığı, sayfa:161)
Yukarıdaki metin, İranlı Şii Büveyhi Hanedanı’nın egemenliği
altındaki Bağdat’ın askeri valisi Türk köle komutan, Arslan El-Besasiri’nin baskılarından yılan
Abbasi Halifesi Kaim Bi-Emrillah’ın, bu durumunu Allah’a bildirmek ve yardım dilemek
için Kâbe’nin duvarına astırdığı dua metnidir. Emperyalist bir İmparatorluk
mantığıyla kısa sürede devasa bir coğrafyaya hâkim olan İslam İmparatorluğu,
bunun kaçınılmaz sonucu olarak unsuru aslisine yabancılaşmış, yönetim ve askeriyesini
devşirmelerin eline teslim etmiştir. İşte Kâbe’ye asılan bu dua, İslam
Halifelerinin ne duruma düştüğünün son derece açık ve manidar bir
göstergesidir.
Ebu Cafer Abdullah, El Kaim Bi-Emrillah adıyla Bağdat’taki
halifelik tahtına oturduğu 1031 yılında, Irak ve İran Şii Büveyhi hanedanının,
Mısır Fatımilerin egemenliği altındadır. Hatta Fatımiler, Abbasilerin
halifeliğini tanımayıp, kendileri ayrı bir halifelik kurmuşlardır. Mağrip,
Haricilerin denetimindedir. Endülüs’te ise, Ebu Müslim devriminden canını
kurtararak Mağrip üzerinden Endülüs’e kaçan son Ümeyyeoğlu Abdurrahman’ın
kurduğu, Endülüs Emevi hanedanı hâkimdir.
Horasan ile Tanrı dağlarına kadar uzanan Ceyhun ötesi
topraklarda ise, Karahanlılar ve Gazneliler siyasi egemenlik için mücadele
ederken, Oğuz Selçukluları da her iki devlet arasında siyasi çıkarlarına göre
gelgitler yaparak aradan sıyrılıp, egemenlik kurmak için fırsat kollamaktadır.
İşte tüm bu siyasi karmaşa içerisinde Abbasi Halifeleri ise,
“yüce sanlar taşıyan cüceler” konumuna düşmüştür.
Karahanlılar, Gazneliler
ve Oğuz Selçuklularının baskılarına dayanamayan Samaniler, sonunda Karahanlılar
ve Gazneliler’e yem olurlar:
Gazneli Mahmut ile anlaşarak Ceyhun-Seyhun (maveraünnehr)
bölgesini işgal edip Buhara’ya giren Karahan Hükümdarı Arslan İliğ (ilek) Nasr
Han, Samanoğulları devletine son verirken, Gazneli Mahmut ta, Horasan’ı işgal
ediyordu, yıl: 999.
El Biruni, Karahanlılar’ın Samani topraklarını işgalini
barbar istilası olarak niteler (İslam Ansiklopedisi, Biruni maddesi). Çünkü
Karahanlılar, egemen oldukları ülkelerin kültürlerini yok ederek geçmişe ait
hiçbir şey bırakmamışlardır.
Görülüyor ki El Biruni, Kuteybe Bin Müslim’in, ülkesi
Harzem’de yaptıklarına karşılık onun için yaptığı nitelemeyi, bu kez de aynı
mantıkla hareket eden Karahanlılar için yapmaktadır.
Oğuzlar ise Karahanlılar’dan kaçan Samanoğlu Ebu İbrahim’e
yardım edip Karahanlılar’ı yenerler. Gelen yardım kuvvetlerine Semerkant
yakınlarında yaptıkları gece baskınıyla 18 Karahan komutanını esir alıp bolca
ganimet ele geçirdikten sonra, bu kez de Samanoğlu Ebu İbrahim’i terk ederek
Karahanlılar’ın tarafına geçerler. Oğuzların bu ikircikli tutumu nedeniyle
yenilerek Horasan’a kaçan Ebu İbrahim, üzerine gelen Gazneli Mahmut’un askeri
baskısına dayanamayarak sığındığı bir Arap kabilesi tarafından öldürülür.
Samani Hanedanı’nın son üyesi de, tarih sahnesinden, işte böyle çekiliyordu,
yıl: 1004.
Böylece Ceyhun’un doğusunda Karahanlılar, batısında
Gazneliler kesin olarak hâkimiyet kurarlarken, Oğuzlar ise ganimet peşinde bir
o safta, bir öteki safta savaşırlar. (Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, cilt: 3
sayfa: 1409)
Samanilerin ortadan kalkmasından sonra Gazneli Mahmut’un
Hindistan seferine çıkmasını fırsat bilen Karahanlılar, Bu kez de Gazneliler’i
gafil avlayarak Horasan’ı işgal ederler.
Karahanlı Yusuf Kadir Han zamanında Gazneliler ile Horasan
egemenliği için devam eden savaşlarda iki tarafın da kesin üstünlük elde
edememesi üzerine, her iki devlet sonunda tekrar eski sınırlar üzerinde
anlaşırlar.
Yusuf Kadir Han’ın daha sağlığında devletini oğulları
arasında bölüştürmesi sonucunda, onun ölümünden sonra iktidar mücadelesine
giren kardeşler yüzünden Karahanlılar Devleti de ikiye bölünecektir.
Doğu Karahanlılar Kaşgar’ı, Batı Karahanlılar’sa Semerkant’ı
başkent yaparlar. Karahanlılar, egemenlik mücadelesi ve bunun getirdiği bölünme
yüzünden askeri ve siyasi güçten yoksun düşerler. Bunun sonucunda Doğu
Karahanlılar, Karahıtaylar tarafından ortadan kaldırılırlar. Batı Karahanlılar
ise, Büyük Selçuklulara, Karahıtaylar’a ve Harzemşahlar’a bağlı kalarak
varlıklarını bir süre daha sürdürebilirler. 1212 yılında ise Harzemşahlar
tarafından, Tarih sahnesinden silinirler.
“Dar görüşlü bir
bağnaz” ve halkını vergi memurlarına adeta “koyun gibi yüzdüren” bir sultan:
“Gazneli Mahmut”
997 yılında ölen Sebüktegin’in yerine Gazneli tahtına
veliaht yaptığı büyük oğlu İsmail geçer. O sırada Horasan valisi olan Mahmut
ise abisinin iktidarını tanımaz. Ordusuyla Gazne üzerine yürüyerek iktidara el
koyar.
Wilhelm Barthold, Türkiye’de son baskısı İlk Müslüman
Türkler adıyla yayınlanan eserinde Gazneli Mahmut hakkında aşağıdaki
değerlendirmeyi yapar:
“İslam Tarihi’nin en yeni araştırmacılarından A. Müller
bile, Mahmut’un ahlakının en dikkat çekici özelliklerinden bahsederken, onun
yorulmaz çabasını önemle belirtir. Ayrıca onun dar görüşlü bağnazlığına
değinir. Bundan dolayı Hindistan’da kâfir kanı sel gibi akmıştır. Sultanın
kendi ülkesinde de Şiiler amansız cezalara çarptırılmıştır. Binlerce tebaası
yalnız Şiilik suçundan değil, ağır vergiler nedeniyle de zor durumda kaldılar.
Hindistan Seferinde elde ettiği ganimetten kendisi, hassa askerleri ve
Maveraünnehr de dâhil her taraftan gelen gaziler yararlandılar. Mahmut bu
paraları bazen Gazne’deki cami ve medrese gibi büyük binalara harcıyordu. Halk
için ise bu seferler yalnız yoksulluk kaynağı oluyordu. Mahmut’un bu seferler
için sürekli paraya gereksinimi vardı. Bir sefere çıkmadan önce gerekli paranın
2 gün içinde toplanmasını emretti. Fakat saray tarihçisinin deyimiyle
memurları, halkı “koyun gibi” yüzdüler.(Wilhelm Barthold, İlk Müslüman Türkler,
Örgün Yayınevi Cağaloğlu/İstanbul, Mayıs 2008. Sayfa: 252- Turkestan v epolyu
Mongoli, St. Petersburg, 1900)
Barthold, eserinde verdiği bilgileri, Gazneliler’in ünlü
saray tarihçisi Utbi’ye dayandırır.
Ağır vergiler
yüzünden köylülerin topraklarını terk ederek kaçmaları, büyük bir kıtlığa neden
olur:
"Ağır vergiler nedeniyle tarım alanları ıssız kaldığı
gibi, sulama tesisleri de bakımsızlık yüzünden bazı yerlerde harap olurken,
bazı yerlerde büsbütün terkedilir. İşte tüm bunlar yüzünden 1011 yılına (hicri:
401) büyük bir kıtlık baş gösterir. Soğukların erken başlaması, ekimine devam
edilen tarım arazilerine de büyük zarar verir. Ancak yine de Nişapur’da herkese
yetecek kadar buğday vardır. Utbi’nin söylemesine göre bir zaman çarşıda 400
men satılmamış buğday vardı. Utbi bu bilgileri verirken, “herkese yetecek kadar
gıda olduğu halde dilediğini mahvedenin mutlak kudretine hayran
olur.”(Barthold, aynı eser, sayfa: 253)
Barthold’un verdiği bilgilerden, Tarihçi Utbi’in mutlak
kudret sahibinden kastettiği, Allah olmalı. Ancak görülüyor ki bu yüce kudret
sahibi, uyguladığı ağır vergi zulmü yüzünden köylülerin tarım arazilerini
bırakarak kaçmasına neden olan Gazneli Mahmut’tur.
Bu büyük kıtlık yüzünden yalnız Nişapur çevresinde 100. 000
insan açlıktan ölmüş, Hindistan seferinde bile bu kadar kayıp olmamıştır.
Barthold’un, A.
Müller’den aktardığı bilgiler ise son derece tüyler ürperticidir:
“Kediler, köpekler bile tamamen ortadan kalkar, insan etinin
bile yendiği olur. Suçlular çok ağır cezalandırılsa da bir etkisi olmuyordu.
Halkın çok yoksularına para dağıtılması emrini vermekle yetinen Sultan
Mahmut’sa, vergiler tamamen kesilince çok daha etkili yöntemlere başvurmak
gereğini duyuyordu.”
Belh Emiri, Ebu İshak Muhammed bin Hüseyin'in, Sultan
Mahmut’un emriyle Herat şehrinde büyük bir miktar parayı nasıl topladığı ise
bilinemez. Açığı kapatması emri verilen Vezir, bunu reddederek kendi isteği ile
hapse girer. Belh şehri tüccarlarına saklamaları için para verdiği
söylenilerek, zavallı adam, işkenceyle öldürülür.
Gazneli Mahmut’un Şii
halka karşı uyguladığı zulüm, Samanileri bile mumla aratır:
“Mahmut, Samanoğullarında görülen hoşgörünün tersine çok
katı bir Sünni Müslüman tutum takınmıştı. Ne var ki bunu yaparken kendisinden
sonra Selçukluların da başarısında etkili olmuş çevrelerin desteğine
dayanmıştı. Rey şehrindeki Şii kitaplığını yıktırmış, Abbasi Sünniliğinin
savunucusu olarak ortaya çıkmıştır.”(Claude Cahen, Türkler Nasıl Müslüman
Oldular, Örgün Yayınevi, 5. Baskı, sayfa: 359)
Oysa Wilhelm Barthold, kendi eserinde Samanoğulları'nın
egemenlikleri altındaki halkın çoğunluğunu oluşturan Şiilere karşı
uyguladıkları ağır baskılar yüzünden, halkın zaten hiç kazanmaya çalışmadıkları
desteğini tamamen yitirdiklerinden bahseder. İşte bu yüzden devrilirlerken de
Buhara halkı hiçbir tepki vermemiştir. Barthold’un verdiği bu bilgilere bir
önceki bölümde değinmiştim.
Wilhelm Barthold, kendi eserinde Gazneli Mahut hakkında
ayrıca şunu da belirtir: “Bazen Şiilik suçlaması, sanığın mallarına el koymak
için bir bahaneden başka bir şey değildi.” (Barthold, aynı eser, sayfa: 257)
Her iki yazarın verdiği bilgiler değerlendirildiğinde
görülüyor ki, Gazneli Mahmut, baskı ve zulmüyle Samanileri bile mumla
aratmıştır.
Gazneli Mahmut’un
sahte cihadı:
“Daha önceleri başkaları tarafından belirtildiği gibi, Hindistan
zenginliklerini ele geçirme isteği, Mahmut’un seferleri için yeterli nedeni
oluşturduğundan, bunu dinsel heyecana bağlamak doğru değildir.”( Wilhelm
Barthold, aynı eser, sayfa: 257)
İşte burada görülmektedir ki, aslında Gazneli Mahmut’un da
fetihlerinin gerçek nedeni, başka ülkelere ve oraların zenginliklerine el
koymaktır. Din ise sadece bir araçtır. Ancak Gazneli Mahmut’un Hindistan
seferlerinin tarihe kalıcı bir etkisi de olur. Kuzeybatı Hindistan İslamlaşır.
Ama gerçek amaç ise görüldüğü gibi bu değildi.
Gazneli Mahmut’un,
bilim ve bilim adamlarına karşı duyduğu sahte sevgisi ve sözde Müslümanlığı:
Claude Cahen ve Wilhelm Barthold, kendi eserlerinde Gazneli
Mahmut’un bilim ve bilim adamlarına karşı gösterdiği ilgiyi şöyle
değerlendirirler:
“Kültürel açıdan Gazne sarayı, Buhara sarayının geleneğini
sürdürmüşse de, onun liberalizmini göstermemiştir. Bundan dolayı Avicenna
(İbn’i Sina), önce Harzem’e, sonrada Büveyhoğulları'nın yanına gitmiştir ve
Firdevsi, Mahmut’la bozuşmuştur. Bununla birlikte Mahmut, bilginlerin arasından
El Biruni’yi yanında alıkoymakla gururlanabilir.” (Claude Cahen, Türkler nasıl
Müslüman oldular, 5. baskı sayfa: 359)
“Halkın refahını düşünmek konusunda Mahmut’u aydın
zorbalardan saymak kesinlikle doğru değildir. Sarayında şairler ve bilginlerin
aldığı desteğe gelince, A. Müller bile, Mahmut’a olan yandaşlığına rağmen,
bilim ve kültüre olan içten sevgisinden dolayı değil, sarayını bütün debdebe ve
görkem merkezi durumuna getirmek konusundaki büyüklük isteğinden geldiğini söylemekten
çekinmez. Din işlerine gösterdiği hizmet de gerçek dindar olduğuna kanıt olmaz.
Mahmut, siyasal ve dinsel tutuculuk arasındaki ilişkiyi iyi kavramıştır. Bundan
dolayı ulema ve şeyhleri korurdu. Ancak onların kendi izlediği siyasete bağlı
kalmalarını isterdi .” (Wilhelm Barthold, İlk Müslüman Türkler, sayfa:255)
Görülmektedir ki Türk-İslamcıların yılar yılı Gazneli
Mahmut’un bilim sevgisi ve dindarlığı hakkındaki abartmaları hiçte gerçeği
yansıtmamaktadır. Tüm bunlar, Sultan Mahmut’un siyasetinin sadece birer
araçlarıdır.
Nizamülmülk’ün Selçuklu sultanlarına ideal hükümdar olarak
tarif ettiği Gazneli Mahmut hakkında tüm bu yazdıklarım, okuyucuya kesin bir
fikir verecektir.
Baba oğul arasındaki
şiddetli güvensizlik ve kuşku:
Ne askerlerinin, ne de halkının hükümdara isteklerini
belirtmeye hakları yoktur. Baskıya dayalı bu sistem de sıkı denetimin
gerekliliği, casusluk faaliyetlerinin artmasını da beraberinde getirecektir.
Öyle ki Sultan Mahmut, oğlu Mesut’un peşine bile casuslar koymuştur. (Wilhelm
Barthold, aynı eser, sayfa: 258)
Sultan Mesut,
saltanatında babasını hiçte aratmayacaktır:
Gazneli Mahmut’un ölümünden sonra yerine geçen küçük oğlu
Muhammed’in saltanatını tanımayan büyük oğul Mesut, kardeşini devirerek Gazneli
tahtına oturur, yıl: 1030. Onun iktidarı da tıpkı babası gibi başlamış ve
saltanatında da babasını hiçte aratmamıştır. Wilhelm Barthold, onun babasının
bütün kötü huylarını üzerinde topladığını, ahlak ve cesaretten yoksun olduğunu
belirtir:
"Felaket anında kadından daha korkaktır, en az babası
kadar tamahkârdır, tıpkı babası gibi ağır vergilerle halkı ezen ve büyük
hırsızları memnun etmek için, küçük hırsızları ağır cezalara çarptıran bir
sultan olmuştur. Öyle ki eşkıyalar çaldıklarını Sultan Mesut’la paylaştıkları
için eylemlerini de kolayca sürdürebiliyorlardı."
Ümitsizliğe düşen halk, Maveraünnehr’e, “Türk beylerine”
elçiler ve mektuplar göndererek yardım talebinde bulunmaya başlarlar. İşte
yaşanan bu durumdan Karahanlılar değil onların hizmetinde bulunan Türk beyleri
yararlanmasını bileceklerdir.
Selçuklu oğuzlarının yükselişine geçmeden önce son olarak,
Claude Cahen’in Gazneliler hakkındaki anlamlı değerlendirmesini de, özellikle
yazmak gerekir:
“Türk oldukları halde Türkçe hiçbir kültür mirası
bırakmamış, İran’da pek az konuşulan Arapçayı da öğrenmemiş bu hanedanın
egemenliğini yayması, doğunun daha fazla İranlaşmasını sağlamış ve bu etki Hint
ülkelerine kadar uzanmıştır.”(Claude Cahen, Türkler nasıl Müslüman oldular,
sayfa: 359)
1034 yılında Harizm’in Gazne’den kopması ve Horasan’a çağırdığı
Türkmenlerle işbirliğine gitmesi, Gazneli egemenliğini Horasan’da
zayıflatırken, Kirman’da başlayan aşırı vergilerin neden olduğu ayaklanma,
bütün Horasan’a da yayılacaktır.
Horasan Kapısı Nişapur, Tuğrul Bey’in gönderdiği İbrahim
Yınal’a, hiç direnmeden açılacaktır. Gazneliler,1040 yılında Dandanakan’da
Selçuklularla giriştikleri büyük hesaplaşmadan ağır bir yenilgi alarak, bir
daha toparlamayacaklardır. Sonunda Gurlular, 1187 yılında Gazneliler’i tarihten
silerler.
Tüm bu gelişmelerin sonucunda kendisine siyasi bir çare
arayan Abbasi Halifesi "El Kaim Bi-Emrillah", 1055 yılında Bağdat’a
çağırdığı Tuğrul Bey’e, “ Melik Ül-maşrık Ve’l mağrip” (doğunun ve batının
sultanı) unvanını verecektir.
Gelecek yazıda tüm bu gelişmeleri inceleyeceğim.
AHMET ELDEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Küfür, hakaret, aşağılama içeren yorumlar yayınlanmaz