Harizm (Harzem) uygarlığı yakılıp yıkılarak, halkı da kılıçtan geçirilerek yok edilir:
Zafer sarhoşu Haccac bin Yusuf ve Kuteybe bin Müslim
ikilisi, bu kez de gözlerini Semerkant’a dikmiştir. Ancak Kuteybe, Semerkant’ın
işgalinden önce, stratejik öneminden dolayı Harzem ülkesinin ele geçirilmesini
uygun görür.
Harzem’deki iktidar mücadelesin fırsat bilen Kuteybe,
Çaygan’nın tarafını tutarak, onu Halife’ye haraç ödemesi ve on bin asker
vermesi karşılığında Harzemşahı yapar. İslam ordusunun Türklere neler yaptığını
çok iyi bilen Harzemliler isyan çıkararak Çaygan’ın ihanetini ona canıyla
ödetirler.
Kuteybe bin Müslim zaten Türk ülkesinde yaptıklarıyla
İnsanlık tarihinin en eli kanlı canileri arasına girmiştir. Harzemli’lerin
isyanına karşı, mesleğini yine ustalıkla icra eder. Harzem’in üzerine yürüyen
İslam ordusu tarafından bütün Harzem ülkesi ve uygarlığı yakılıp yıkılır.
Harzem halkı kılıçtan geçirilir, zenginlikleri ganimet olarak yağmalanır, hatta
Harzemli’lerin tarih yıllıklarının bile tamamı yakılarak yok edilir.
Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi adlı eserinin 3. Cildinde
Harzem’in yok edilişini, Harzemli Türk bilgini Birûni’den şöyle aktarır:
“Kuteybe, her çareye başvurarak, Harizmli’lerin yazılı
dilini bilenleri, geleneklerini koruyanları yok etti. Böylece her şey
karanlıklara gömüldü, İslam Harizmli’lerin içine girerken, onların tarihleri
hakkındaki bilgileri öğrenme olanağı bırakmadı”
Görüldüğü gibi Kuteybe bin Müslim, bir Türk ülkesini
bilinçli olarak kültürüyle birlikte yok etmiş ve böylece canilik mesleğinde
tavan yapmış ender kişilerdendir.
Artık sıra, Türk
uygarlığının en gözde şehirlerinden Semerkant’a gelmiştir:
Semerkant Hakanı Gurek, Kuteybe bin Müslim komutasında
doğrudan Semerkant’ın üzerine yürüyen 50 bin kişilik İslam ordusuna karışı,
bütün Türk hakanlarından yardım talep eder. Taşkent ve Fergana’dan acele yola
çıkarılan yardım kuvvetleri, Kuteybe’nin tuzağına düşerek yenilirler.
Arap ordusu tarafından kuşatılan Türk uygarlığının bu güzide
şehri, mancınık atışlarıyla yıkıma uğratılıyordu. Yardımsız kalan halk, var
güçleriyle şehirlerini vermemek için çarpışıyorlardı. Ancak bu kez Türklerin
amansız mücadelesinden derslerini iyi alan Araplar, canlarının kıymetini iyi
biliyor ve İran’dan getirdikleri köleleri ve paralı askerleri Türklerin üzerine
sürüyorlardı.
Araplar askerleri,
her ne hikmetse Allah'ın kendilerine vadettiği cennete Türklerin üzerine
sürdükleri bu birliklerin girmesini, daha uygun görmüşlerdi.
Semerkant hakanı Gurek, Kuteybe’ye bir mektup göndererek,
onu mertliğe davet eder:
“Bu ettiğin harbi zannetme ki Arapların kuvveti ile edersin.
Belki Acem’den benim kardeşlerimdir ki sana yardım edip cenk ederler. Harbe
Arapları gönder ki, gör bak biz neler ederiz”
Ancak yüzsüz Kuteybe’nin ruhu bile duymaz. Arap askerlerine
geriden mancınık atışlarını sıklaştırmalarını emrederek daha çok dirhem
vaadinde bulunur. Sonunda Gurek, şehrin daha fazla yıkıma uğramaması için,
halka dokunmamak şartıyla Semerkant’ı teslim eder.
Böylece Gurek’in şartını kabul ederek şehre girmeyi başaran
Kuteybe, derhal ağır bir antlaşmayı Gurek’in önüne koyar:
“Semerkant halifeye her sene 2 milyon 200 bin altın
ödeyecek. Bir seferlik 30 bin sağlıklı genç, esir olarak verilecek. Şehirde
cami yapılacak. Eli silah tutmaya müsait her kes, şehirden sürülecek. Tapınaklardaki
tüm putlar ve mücevherler teslim edilecek.”
Sadece teslim alınan putlar yakılarak, küllerinden 50 bin
miskalden fazla altın elde edilir. (Taberi’den aktaran, Z. Kitapçı)
Kuteybe bin Müslim, kardeşi Abdurrahman bin Müslim’i
muhakkak yerine getirmesini emrettiği bir talimatname ile şehrin egemeni
yaparak, Merv şehrine geri döner.
“Semerkant’a gelen bütün yolları tutacak ve kapılarından
hiçbir Türk’ün serbestçe girmesine müsaade etmeyeceksin”
“Şayet şehre mutlaka girmesi gerekenler olursa ellerine balçık
sürülecek ve balçık kuruyana kadar şehirde kalabilecekler.”
“Balçık kuruduğu halde şehri terk etmeyenleri derhal
öldüreceksin.”
“Hiç kimsenin demir parçası dahi olsa bir silahla
dolaşmasına izin vermeyeceksin. Şüphe üzerine arananların üzerinden demir parçası
dâhil bir silah çıkarsa, onları üzerlerinde bulunan silahla derhal
öldüreceksin.”
“Gece sur kapıları kapandıktan sonra şehirde yabancı
kalmışsa, onları derhal öldüreceksin.”
(Sabri Gündüz, İslamlık Türklük, sayfa: 128)
Böylece binlerce Semerkant Türkü çöllere sürülerek açlığa
terkedilirken, Araplar tüm zenginlikleriyle birlikte Semerkant’ın üzerine
konuyorlardı.
Kuteybe bin Müslim’in başı, kendi askerleri tarafından
bizzat kesilirken, adeta yaptıklarının cezasını da böylece çekmiş oluyordu:
Haccac bin Yusuf’un emriyle bu kez de Taşkent ve Fergana’yı
hedefine alan Kuteybe, bağlı olduğu Irak, Horasan ve Türkistan genel valisi
Haccac bin Yusuf’un, ölüm haberinin gelmesiyle kendisini bir anda boşlukta
bulur.
Çünkü İslam imparatorluğunda iktidarı ele geçirmek için,
herkes birbirinin kuyusunu kazmaktadır. Haccac’ın ve özellikle de kendisinin,
en zengin ganimet bölgesinin komutanı olduğu için yerine geçmek isteyen pek çok
rakibi ve düşmanları olduğunu iyi bilmektedir. Ele geçirdiği zengin ganimetler
sayesinde, adına şiir bile yazılmıştır:
“Kuteybe Türkleri öldürüp duruyor;
Biz onun sayesinde, ne ganimetler elde ediyoruz”
O güne kadar yakın koruyucusu Haccac’ın sayesinde yerini
koruya bilmiştir. Ancak artık bu korumadan yoksundur. Merv şehrine çekilerek beklemeye
geçer.
Halife Velid, Kuteybe’in seferleri bırakarak komutanlığının
merkezi Merv’e geri çekilmesi üzerine, ona bir mektup gönderir:
“Müminlerin halifesi şüphesiz senin Müslümanların
düşmanlarına (Türklere) karşı çetin mücadelelerinle verdiğin imtihanları ve
cihadını bilmektedir. Yine müminlerin halifesi senin şanını yükseltecek ve sana
gerekli olan her şeyi yapacaktır. Harp etmeye önem ver, Rabbinin sevabını
bekle”
Halifeden gelen bu destek mektubuyla endişeleri dağılarak
emrindeki orduyla Kaşgar şehrini kuşattığı sırada, bu kez de halife Velid’in
öldüğü ve daha da kötüsü can düşmanı Süleyman bin Abdülmelik’in halife olduğunu
öğrenir.
Kuteybe’nin şansı, en yakın koruyucusu Haccac’ın ölümüyle
artık dönmüştür. Yeni halife onun can düşmanıdır ve onu mutlaka ortadan
kaldıracağının farkındadır. İşte bu ona hayatının en büyük hatasını yaptıracak
ve emrindeki askerleri, yeni halifeye karşı kışkırtmaya kalkışacaktır.
Ancak isyana teşvik ettiği askerler, kendilerinin halifenin
askerleri olduklarının ve başlarındaki Kuteybe’nin de halifenin atadığı bir
memur olduğunun bilincindedirler. Bir hain olarak çevresini kuşatan askerlerin
arasında kalıverir. İşte sonunda bir hiç olmuştur.
Zaferlerinin göstergesi olarak kestirerek Şam’a gönderdiği
binlerce Türk’ün kafalarının ardından, şimdi Kuteybe bin Müslim’in kesilen
kafası da, ihanetinin cezasını çektiğinin göstergesi olarak Şam’a
gönderiliyordu, yıl: 716.
Ancak Kuteybe’den boşalan yere hiç de onu aratmayacak yeni
bir kan dökücünün gelmesi gecikmeyecektir.
İşte bu yeni kan dökücü, Türklerin akan kanıyla değirmen
döndürerek değirmenin yaptığı unundan ekmek pişirtip yiyecek ve insanlığa karşı
işlenen en büyük zulümlerden biri olarak tarihe geçen ünlü kanlı değirmen
hadisesiyle, insanlık tarihinin en eli kanlı canilerinden biri olarak, adını
tarihe yazdırmayı başaracaktır.
İşte bütün bunlar, Türklerin İslam ile şereflenmeleri adına
yapılıyordu. Gelecek yazıma bu konuyla devam edeceğim.
AHMET ELDEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Küfür, hakaret, aşağılama içeren yorumlar yayınlanmaz