Cürcanlı’ları mağlûp
ettiğimde üzerlerinden kılıcımı kaldırmaya, ta ki akan kanlarından değirmen
döndürüp, unundan ekmek pişirip yemedikçe!
Halife Süleyman bin Abdülmelik’in yeni Horasan valisi Yezit
bin Muhalleb, işte gün gelip bu yemini edecek ve yeminini de tutacaktır.
716 yılında bu göreve ikinci defa atanan Yezid bin Muhalleb,
Kuteybe’den önce bu görevdeyken Harzem’den esir alınan binlerce Türk’ü, kış
mevsiminde kendi askerleri üşümesin diye soyarak elbiselerini Arap askerlerine
giydirmiş ve binlerce Türk esir soğuktan donarak can vermişti.
Haccac bin Yusuf, bir müneccimin senin yerinde gözü var
demesi üzerine Mulalleb’i azlederek yerine Kuteybe’yi atamış, onu da zindanda
işkencelerden geçirmiş, ancak öz eniştesi olduğu için öldürmemişti.
Yezit bin Muhalleb bu göreve ikinci atanışında Kuteybe’nin
yerini doldurduğunu kanıtlamak için Cürcan şehrini ele geçirmeyi kafasına
koymuştu.
Muhalleb, daha önce Dağıstan’ın işgaline yönelir. Dağıstan
Hakanı Sal-Tekin’i uzun çarpışmalardan sonra ordusuyla kuşatarak ablukaya alır.
Uzun süren abluka yüzünden açlık ve susuzluğun dayanılmaz hale gelmesi üzerine
Sal-Tekin: “Benim taallukatımdan ve mallarımdan el çekersen öyle olsun” der ve
teslim olmayı kabul eder.
Yezit bin Muhalleb’in şartını kabul etmesi üzerine Sal-Tekin
teslim olunca, Dağıstan’a giren İslam ordusu, şehrin zenginliğini görünce
derhal yağma ve talana girişerek 14 bin Dağıstan Türkü’nü de kılıçtan geçirir
(Tarih-i Taberi cilt: 3, sayfa: 380-381). Yezit, “Kâfire verilen söz muteber
değildir” kuralını uygulamıştır.
Daha sonra Cürcan şehrini kuşatan İslam Ordusu, 300 bin
altın dirhem haraç karşılığı teslim olan şehrin tüm zenginliklerini yağmalar. Yezit
bin Muhalleb, Cürcan’ı kolayca ele geçirmesinden aldığı cesaretle Taberistan’a
yönelirken, şehre 4 bin kişilik bir jandarma gücü bırakır.
Ta ki akan
kanlarından değirmen döndürüp, unundan ekmek pişirip yemedikçe!
Taberistan Hakanı İsfehbend, üzerine yürüyen 50 bin kişilik
İslam ordusuna karşı, Deylem şehri hakanından da 10 bin kişilik yardım alarak
dağlara çekilir. Taberistan dağlarında amansız bir mücadele veren Türklerin
karşısında ağır zayiatlar veren İslam ordusu geri çekilir.
Bir yandan mücadeleyi sürdüren İsfehbend’in, Cürcan’a da
yardım çağrısı göndermesi üzerine ayaklanan Cürcan halkı, Esed bin Abdullah
komutasındaki 4 bin kişilik Arap jandarma gücünü tamamen yok eder.
İste bu olayı duyan Yezid bin Muhalleb, tarihe geçen o ünlü
yeminini eder:
“Cürcanlıları mağlup ettiğimde, üzerlerinden kılıcımı
kaldırmaya, ta ki akan kanlarından değirmen döndürüp unundan ekmek pişirip
yemedikçe!” (Taberi’den aktaran Sabri Gündüz: İslamlık, Türklük, sayfa: 135)
Ancak daha önce İsfehben’di teslime razı etmesi için, onu
tanıyan Hayyan Nebiti’yi elçi olarak gönderir. Hayyan Nebiti, bin bir türlü dil
dökerek, 100 bin altın dirhem, 400 yük zaferan, her birinin başında bir simin
tabak, üzerlerinde bir top ipek ve parmaklarında bir gümüş ya da altın yüzük
olan
400 genç esir erkek karşılığında, İsfehbend’i teslim olmaya
razı eder. Hatta Yezid, bizden mi yoksa onlardan mı? Diye sorarak şaşkınlık
geçirir.
Görülmektedir ki İsfehbend, kendi emniyeti ve güvenliği
için, daha önce yardım çağrısı yaptığı Cürcanlı’lara, maalesef ihanet etmiştir.
Cürcan Hakanı, İsfehbend’le barış yaptıktan sonra Yezit bin
Muhalleb’in ordusuyla üzerine yürümesi karşısında şehrin kalesine çekilir ve
yedi ay süren amansız bir mücadele başlar. İslam ordusu tüm saldırılarına
rağmen, her seferinde ağır kayıplar vererek geri çekiliyordu. Aralıksız
mancınık atışlarıyla verdirilen ağır tahribata rağmen Türkler bir türlü
mücadeleden vaz geçmiyordu. Bu durum Arap ordusunda büyük bir moral bozukluğu
yaratmıştı.
Sonunda Yezidin adamlarından Heyyac bin Abdurrahman, kalenin
yaslandığı tepede tesadüfen kaleyi ele geçirmeye müsait bir yol keşfederek 4
bin dirhem altın karşılığı Yezide tarif eder. Sabah ön cepheden şiddetli bir
şaşırtma saldırısı başlatılarak şiddetli bir savaş verilirken, tepedeki yoldan
kaleye giren Arap askerleri, Türkleri esir alır.
Sonunda Cürcan’a girmeyi başaran Yezit bin Muhalleb, eli
silah tutan herkesi kılıçtan geçirtir, şehrin bütün gençleri esir alınır, şehir
yağma ve yıkıma uğratılır, geçeceği yolun 4 fersahlık (24 km) kısmına
darağaçları diktirerek esir alınan Türk gençlerini astırır. 12 bin kişiyi de
yemini için ayırır.
Tarihe geçen, kanlı
değirmen hadisesi:
Bu 12 bin genç, Cürcan yakınındaki Erderhiz vadisine
sürülür. Vadiye gelince Yezidin askerlerine: “bunlardan intikamını almak
isteyen alsın!” demesi üzerine 12 bin silahsız Türk gencine saldıran Arap
askerleri hepsini katleder. Erderhiz vadisi, parçalanmış insan cesetleriyle
dolmuş ve bu cesetlerden akan kanlar bütün vadiyi kızıla boyamıştır.
Daha sonra vadiden akan nehrin yönü cesetlere doğru
değiştirilir. Nehir suları 12 bin cesedin kanıyla karışarak kandan bir ırmağa
dönüşmüş ve olayın geçtiği yerin ilerisindeki değirmene ulaşmıştır. Yezit bin
Muhalleb, işte bu kanlı değirmenin öğüttüğü buğdayın unundan pişirttiği
ekmeklerden yiyerek yeminini de yerine getirir.
Tarihi kaynaklar, Cürcan katliamında öldürülen Türklerin
sayısının, 40 bin kişiden fazla olduğunu yazar. (Z. Kitapçı: Yeni İslam tarihi
ve Türkistan, cilt: 1, sayfa: 262-263)
Çıkardığı isyan
sonucunda kafası kesilen Yezit bin Muhalleb, tıpkı Kuteybe bin Müslim gibi
adeta yaptıklarının cezasını çekiyordu:
717 yılında halife olan Ömer bin Abdülaziz, ganimet
mallarının merkeze gönderilmesiyle ilgili çıkan sorun nedeniyle Muhalleb’i
görevden alarak zindana attırır. Ömer bin Abdülaziz’in iki yıldan az süren
halifeliği ölümüyle son bulunca, yerine Muhalleb’in can düşmanı olan Yezit bin
Abdülmelik halife olur.
Bunun üzerine Muhalleb hapisten kaçar. Onu yakalama çabaları
sonuçsuz kalır ve Basra’yı hâkimiyetine alarak geniş bir bölgede Emevi
yönetimine karşı isyan başlatır. Halife ordusuna ağır kayıplar verdirir. Öyle
ki halife Yezit bin Abdülmelik ölüm korkusuna kapılır.
Nihayet, Mesleme ve Abbas adlı iki komutan liderliğinde
toplanan büyük bir hilafet ordusuyla giriştiği ve on binlerce de Müslümanın
öldüğü savaş sonunda Yezit bin Muhalleb öldürülür. Muhalleb ile birlikte 300
yakınının da kesilen kafaları halifeye gönderilir. Bunun üzerine Muhalleb’in
oğlu da Vasıt’ta tuttuğu elindeki 32 esirin kafasını kestirir. Savaş Muhallebin
bütün yakınları ve soyu kurutuluncaya kadar devam eder ve geriye sadece
kadınlarla kızlar kalır. Onlar da Mesleme tarafından, cariye olarak Cerrah bin
Hakem’e satılarak sorun çözülmüş olur.
Görüldüğü gibi vahşet yaratan düzenlerde, vahşeti
yaratanların sonu da, yine vahşice olur!
Türk yurtlarında Arap zulmüne karşı topyekûn bir isyan
dalgası başlayacak ve Araplar neye uğradıklarını şaşıracaklardır.
Gelecek yazıma, bu konu ile devam edeceğim.
AHMET ELDEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Küfür, hakaret, aşağılama içeren yorumlar yayınlanmaz