İşte sonunda koca gökyüzü, Ümeyyeoğulları’nın başlarına çöküyordu!
Mekke’nin aristokrat kabilesi Kureyş’in önderleri olan, İki
amcaoğlu, Ümeyye bin Abdüşşems ve Haşim bin Abdülmuttalib, birbirlerine karşı
giriştikleri iktidar mücadelesini bir çözüme kavuşturması için, bir kâhine
başvuracaklardır. Bunun için Kâhinin onları soktuğu yarışmadan Haşim’in galip
çıkması ile İki amcaoğlu arasında başlayan düşmanlık, onların çocukları ve
torunlarıyla da devam edecektir.
Böylece Kureyş, birlerine düşman iki ayrı akraba kabileye
bölünecek ve zaman içinde bu mücadeleden Ümeyyeoğolları galip çıkarak,
Mekke’nin egemen Aristokrat kabilesi olacaktır.
İşte Haşimoğulları’nın genç üyesi Muhammed bin Abdullah,
İktidarı onlardan geri almak için başlattığı mücadelede, Ümeyyeoğulları’nın,
Arapların, İlah adlı bir baş tanrı ve dördü büyük pek çok yardımcı tanrıdan
oluşan ve çeşitli heykellerle tasvir edilen inanç istemleri üzerinde
geliştirdikleri, baskıcı, keyfi ve sömürüye dayalı yönetim şekline karşı oluşan
hoşnutsuzluğu görecektir. Tam da onların alternatifi olan, Yahudiler ve onların
kitabı Tevrat’tan esinlenerek, bir tek tanrıdan oluşan bir inanç sisteminin
siyasetini geliştirir. Kendisini de bu yeni inancın peygamberi ilan ederek
mücadeleyi başlatacaktır.
Görüldüğü gibi İslam dini, aslında Mekke şehir devleti ve
egemenliği altındaki Hicaz’da iktidarı ele geçirme mücadelesinin sonucunda
ortaya çıkmıştır. Zaten 1400 yıllık tarihi de Muhammed bin Abdullah’ın
peygamberliğini ilan ettiği andan itibaren incelendiğinde, âlemlere pek de
rahmet getirmemiştir.
Ancak tarihte görülen pek çok devrimde olduğu gibi, İktidar
sahipleri sonunda yenilgiyi kabul ederek iktidarı devretseler de, bir gün
sıranın tekrar kendilerine geleceğinin bilinciyle beklemeye koyulurlar. İşte
Beni Ümeyye soyundan olan Osman bin Affan’ın halifelik sırasının gelmesiyle,
Ümeyyeoğulları’nın tam da bekledikleri fırsat ellerine geçecektir. Ve Osman bin
Affan’ın sülalesini kayırıcı tutumuyla yaptığı atamalar sayesinde iktidar yine
onların olur.
Osman bin Affan’ın bu kayırıcı tutumu yüzünden Beni
Ümeyye’ye karşı kazanılan zafer bir hiçe dönüşmüştür. Bu mücadeleye katılan
bütün sahabe önderler, büyük bir şaşkınlık ve kızgınlık içindedir. İşte sonunda
peygamberin dul eşi ve Ebu Bekir’in kızı Ayşe, Öldürün şu yaşlı naseli (bunağı)
diyerek başkent Medine halkını Osman bin Affan’a karşı kışkırtırken, Ayşe’nin
kardeşi Muhammed bin Ebu Bekir’de Mısır’da topladığı kuvvetlerle isyan başlatır
ve başkenti basarak Osman’ı bin Affan’ı evinde kuşatır.
Kendisine karşı başlatılacak bir harekette, Halife Osman’ın
bel bağladığı Şam valisi Muaviye bin Ebu Süfyan, Halifeden gelen yardım
çağrılarına rağmen sessizliğini koruyarak seyirci kalır. Sonunda isyancılar,
çaresiz kalan Halife Osman’ın tüm isteklerini kabul etmesi üzerine Mısır’a dönerken,
yakaladıkları posta ulağında, Mısır valisine yazılan ve Halife mührü vurulmuş,
“geri döndüklerinde hepsini hemen öldür” yazılı emirnameyi bulurlar. Büyük bir
kızgınlıkla geri dönerler ve Halife Osman mektubu yalanlar.
Daha önce uzlaşmayı sağlayan Ali bin Ebu Talip gene araya
girer. İsyancılar, evini tekrar kuşattıkları Halife’nin istifasını ve Mervan’ın
kendilerine teslim edilmesini isterler. Halife, Muaviye’den gelecek bir yardım
ümidi ile tam 40 gün direnir. Halife’nin direnişini kıramayan isyancılar, 17
Haziran 656 da saldırıya geçerler.
Evi basılan Halife Osman, yakalandığında sakalına yapışan
Muhammed bin Ebu Bekir’in: “ey Nasel (yaşlı, bunak), hadi şimdi Muaviye ve
diğer adamların seni kurtarsın dediğinde, ey kardeşimin oğlu, sakalımı bırak,
baban sağ olsaydı buna razı Olur muydu? Der. Muhammed, “babam sağ olsaydı
sakalına önce o yapışırdı” der ve elindeki oku Halife’nin kafasına vurur. Bu
sırada diğer isyancılar, Halife Osman’ı öldürürler.
Muaviye bin Ebu
Süfyan, Ümeyyeoğulları’nın iktidarını yeniden kuruyor:
Osman bin Affan’ın hiçbir çağrısına cevap vermeyen Şam
valisi Muaviye, İsyancılar Ali bin Ebu Talip’i halife seçtikten kısa süre sonra
Osman’ın kan davasını başlatarak Halife Ali’ye başkaldırır. Sıffın savaşı ve
hakem olayı sonrasında hile ile halifeliğini ilan eden Muaviye, neden Osman’ın
yardımına koşmadın? Diye soran yardımcısı Amr İbn-ül As’a: “o yaşlı bunak
yaşasaydı, başıma daha büyük sorunlar açılırdı, ölmesi yaşamasından iyi oldu”
diyerek, maksatlı olarak seyirci kaldığını da itiraf eder.
Ümeyyeoğulları’nı
yeniden iktidar yapan Muaviye’nin kurduğu Emevi hanedanı, Abbasi devrimi ile
yıkılırken, bu sefer iş şansa bırakılmaz ve Ümeyyeoğulları’nın kökü kurutulur:
Ümeyyeoğulları, iktidarı yeniden ele geçirdiklerinde,
Medine’ye göç ettikten sonra güç ve iktidar sahibi olan İslam Peygamberinin
baskıcı ve totaliter yönetim anlayışına göre düzenlediği ayetler ve
hadislerden, sonuna kadar faydalanmayı da ihmal etmezler.
İşte bu yüzden İslam İmparatorluğunun hâkim olduğu
topraklarda huzursuzluk hiç eksik olmaz. Başlatılan isyanlarsa son derece
acımasız yöntemler ve katliamlarla bastırılır. Ancak iktidarı yeniden ele
geçirmek için fırsat kollayan Beni Haşim’inin Abbas soyunun adı fazla
işitilmiyor ve isyanlar Ali Bin Ebu Talip’in soyunun adına yapılıyordu.
Ali’nin oğlu Hüseyin’in başkaldırışı Kerbela katliamıyla
bastırılırken, bu isyanı Muhtar’ın İranlı Mevaliyi (dönme, sonradan olma,
Arapların kendilerinden olmayan Müslümanlara taktıkları isim) ayaklandırması
izler. Daha sonra Kûfe’de Hüseyin oğlu Zeyd ve Ali’nin kardeşi Cafer’in oğlu
Abdullah 740 yılında ayaklanırlar. Zeyd’in başlattığı isyan bastırılır.
Abdullah’ın başlattığı ayaklanma ise İran’a sıçrayarak Ahvaz ve Kirman’da 750
yılına kadar sürer. (Doğan Avcıoğlu, Türklerin tarihi, cilt:3, sayfa:1162-63)
Ayaklanmalar her türlü zulüm ve kırımla bastırılmalarına
rağmen, öldürülen ayaklanma liderlerinin yerine her seferinde yenileri geçerek
isyanlar sürekli bir hâl alır. Muhtar’dan sonra Ebu Haşim, ondan sonra Muhammed
bin Ali onun yerini oğlu İbrahim alır. Ayaklanma giderek Horasan’da yayılır ve
kök salar.
İbrahim, 746 yılında mevalisi Ebu Müslim’i 746 yılında
İhtilal örgütünün Horasan yöneticiliğine atar. Ebu Müslüm bir İranlı veya Kürt
asıllı da olabilir. Horasan’da kısa sürede güçlenen Müslim, yerli inanç
sahipleri ve yerel egemenlerle uzlaşmalara giderek onları kazanmayı başarır.
Batı Toharistan ve Merv-i Rud bölgesinden güçlü destek sağlar. Tüm yerel
egemenler ve özellikle Belh şehrinin güçlü sülalesi Bermekiler, Ebu Müslim’in
tarafına katılır.
Ebu Müslim bununla da yetinmez ve Araplardan Beni Ümeyye
soyunun muhalifi Cudayoğulları’nın ve Yemenli kabilelerin desteklerini de
kazanır. Bütün Emevi (Beni Ümeyye) düşmanları, ihtilalin Horasan liderinin
önderliğinde birleşmiştir.
Horasan valisi Nasır bin Seyyar’ın uyarısıyla, “ıhmar
(eşek)” lakaplı Mervan, ihtilale karşı şiddet ve baskıyı arttırarak İhtilalin
lideri İbrahim’i öldürür. Ancak kardeşi Ebu’l Abbas liderliği devralır.
İhtilalin siyah
bayrağı Ebu Müslim tarafından Horasan’da açılır:
Ebu Müslim el Horasani 747 yılına siyah ihtilal bayrağını
açarak, Emevi hanedanının sonunu getirecek olan büyük isyanı başlatır. Eyaletin
yönetim merkezi Merv şehrini ele geçirerek, halka peygamber soyundan gelen ve
ismi şimdilik açıklanmayan yeni İslam halifesine bağlılık yemini ettirir. Bunun
üzerine Horasan genel valisi Nasır Bin Seyyar, kaçarak canını zor kurtarır.
Emevi hanedanı için artık çok geçtir. Horasan önderinin
İhtilal ordusu, Kahtabe komutasında hızla Irak’a doğru yürüyüşe geçerken, önünü
kesmek için üzerine gönderilen Emevi orduları arka arkaya yenilerek, isyanda
İhtilal ordusuyla birlikte Irak’a doğru yayılıyordu.
Son Emevi Halifesi Mervan ve tüm Emevi soyu katliama
uğratılırken peygamber soyundan olan Ebu’l Abbas, Ümeyyeoğulları’nın kanını
öyle çok döküyordu ki, El Saffah (kan dökücü) lakabı takılıyordu. Emevi
soyundan canını ancak kurtarabilen tek kişi ise, Kuzey Afrika’ya ulaşarak
oradan Endülüs’e kaçacak ve İspanya’da Halifeliğini sürdürecektir.
Emevi soyunu öldürerek kurutma, büyük bir kin ve kararlılıkla
Arap olmayan Müslümanlar tarafından değil, Haşimoğulları tarafından yapılması
gerçekten manidar bir durumdur. Abbas’ın amcası Abdullah, Şam’a girince 90
kadar Emevi’yi sopalarla döverek öldürtür. Hala bir kısmı can çekişen
cesetlerin üzerinde bir de sofra kurdurur.
Abdullah Suriye, Filistin ve Mısırda bulduğu bütün Emeviler’i
kırıma uğratırken, Kardeşi Süleyman, Irak’takileri yok ederken, Basra’da ki
bütün Emeviler’i sokaklarda sürükleterek köpeklere yedirir. Tabii ki iş sadece
Emevi soyu ile bitmiyordu. Ebu Müslim, Emeviler ile yakın ilişkileri olduğu
bildirilen 200 bin den fazla kişiyi de öldürtmüştür.
Bütün ihtilaller
sonunda kendi çocuklarını yer!
Sonunda öldürecek Ümeyyeoğlu kalmayınca, her ihtilalde
olduğu gibi, İhtilalin çocukları iktidara otura bilmek için birbirlerini yemeye
başlar. Ali taraftarları ile Abbas, Abbas ile amcası Abdullah, Abdullah ile de
kardeşi Mansur arasında çıkan iktidar savaşlarıyla da binlerce Müslümanın daha
kanı dökülür.
Abdullah, Ebu Müslim ile savaşa hazırlanırken, saf
değiştirmelerinden korktuğu 17 bin Horasanlı askeri, gece uyurlarken öldürtür.
İlk Abbasi Halifesi Mansur, Abdullah’a karşı kendisini Hilafet tahtına
oturtmasına rağmen, İhtilal yürüyüşünü Horasan’da başlatan Ebu Müslim El Horasaniyi
bile, her türlü ihtimale karşı pusuya düşürerek öldürüyordu.
749 yılında Ebu’l Abbas, cebren Hilafet tahtına otururken,
Ali soyunun da ona karşı mücadelesi başlar. Tabii ki bu sefer de Ebu’l Abbas,
Ali taraftarlarının temizliğini yapacaktır.
Türkler ise kendileri
için hiçbir şeyin fark etmediğini sonradan anlayacaklardır:
Buhara, halkı baskının ve ağır haraç vergilerinin devam
etmesi üzerine, “kan dökmek ve adaletsizlik yapmak için peygamber soyunun
peşinden gitmedik” (Erdoğan Aydın, Nasıl Müslüman olduk, sayfa: 126) diyerek, Şarik
Bin Şeyh önderliğinde yeniden ayaklanırlar. Ayaklanmaya her etnik kökenden
Buhara’nın son derece fakir insanlarının katılması ise manidar bir durumdur.
Ebu Müslim’in isyanı bastırmak için, ordusuyla yolladığı
komutanı Ziyad bin Salih’e ise, şehrin egemen sınıfı yardın ediyordu. Buhara üç
gün yağma ve yılıma uğratıldıktan sonra, sağ kalan isyancılar da şehrin
kapılarının önlerinde asılırlar. Baskı ve ağır haraç vergisinin devam etmesi
üzerine ayaklanan Semerkant’a da, Buharalılardan daha farklı bir şey
yapılmayacaktır.
Abbasi devrinde Türklerin neler yaşadıklarını anlatmaya,
gelecek yazımda devam edeceğim.
AHMET ELDEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Küfür, hakaret, aşağılama içeren yorumlar yayınlanmaz